23 yaşıma kadar aynı evde geldim. Herkes evin içine dair bir şeyler söylemiş. Onun dışında mahalle senin mahallen, sokaklar senin sokakların oluyor. Komşuluk ilişkileri, esnaf muhabbetleri, mahalle ruhu (trt dizileri gibi) halen korunuyorsa, komple o mahalle insanın evi oluyor.
Evden çıktın, anahtarını unuttun. Annen de evden çıkacak. Gelince kapıda kalacaksın diye, evinin anahtarı, mahallenin bakkalına bırakılır.
200-300 lira sayıp aldığın ayakkabının 2. haftasında köşesi açılır, kapitalizmin merhametine sığınmaktansa, küçüklüğünde dükkanının karşısında top oynadığın ayakkabıcıya verir, 5 tl karşılığında, 1 saat sonra mis gibi alırsın geri.
Esnaf, pazardan yanında iki kadınla dönen, üst katında oturan yaşlı, dul kadını kontrol için tekrar tekrar kapısına çalar. Kadının oğlunu eve çağırır. (Oğlu öküz olduğundan kadıncağızı soyup soğana çevirdiler o ayrı)
Esnafla çok yakın ilişkilerin olur. Küçüklüğünü bilirler. Gözlerinin önünde büyümüş olursun. Başına bir iş gelse (kavgaya girsen vs), arkanda bir sürü sokakta hazır bekleyen adam vardır. (Ramiz Dayı'nın Samatya sahnesini hatırlayalım -
www.youtube.com 
Vesair vesair vesair..
En önemlisi, köklü komşuluk ilişkilerin olur mahalleliyle. Bugün yeni komşuluklar kurulması kolay değil fakat 2-3 nesli birlikte yaşayan ailelerin HİÇ OLMAZSA birbirlerine kaldırımda, dükkanda falan hal hatır sormaları güzel bir şey..
Bir de mesela şu var,
18 mart istanbul nevruzu muhabbetlerinde mahalle pkklıların saldırısına maruz kalmıştı. Mahallenin gençleri ve orta yaşlı abileri çok kısa bir sürede toplanarak, kendilerine nerede olduklarını fark ettirdi. Televizyonlarda aslan kesilen o maymunları buralarda görmeniz gerek.. Kalabalıkları dağılıp 20şer kişilik gruplar halinde kaldıklarında, korkularından tir tir titreyip, çil yavrusu gibi dağılıyorlardı. Yakalananlar da "abi biz arkadaşla gezmekten geliyoruz" diye kıvırmaya çalışıyordu..
Özetle, mahalle güzel şey. İnsana mahallede yaşadığını hissettiren de yıllardır. Tabii insanların insanlıktan nasibini almış olmaları çok önemli..